25 Eylül 2009 Cuma

Omega 3 yaşa bağlı körlükten koruyor mu?

ABD ve İsveçten bilim adamlarının çalışma sonuçlarına bakılırsa evet.

Retinopati, gözün ışığa duyarlı bölümü olup, göz sinirlerinin "görüntü"yü aldıkları bölümdür: prematüre retinopatisi (erken doğan bebeklerde ortaya çıkabilen ve körlüğe kadar gidebilen), diyabetik retinopati (şeker hastalığına bağlı olarak kan damarlarının şişmesi ve sıvı sızdırması ya da damarların retina yüzeyine doğru anormal büyümesi) ve yaşa bağlı görme noktasında bozulma (maküla dejenerasyonu) gibi üç tipinde omega 3'ün yararlı olabileceği görülmüştür.
Bugün yaşa bağlı maküla dejenerasyonu, Amerika'da ilerleyen yaşlardaki görme kayıplarının ana nedenidir.

Araştırmacılar "eğer insanlarda yapılacak klinik çalışmalar da bizim bulgularımızı desteklerse, milyonlarca insan bu maliyeti uygun yöntemden yararlanabilir" demekteler.

Omega 3 yağ asitleri, kan damarlarının aşırı şekilde büyümesini - ki bu retinopatilerin temel nedenidir - önleyen "biyolojik mediatör"ler (biyolojik cevapların ortaya çıkmasını sağlayan ve vücudun ürettiği kimyasal maddeler - Bkz. aşağıdaki linkler) içermektedir.
Tam tersine, omega 6'nın fazla olmasının retinada anormal damar büyümesini körüklediği ve diyette omega3'ü artırıp, 6'yı azaltmanın durumu düzelttiği görülmüştür.

Retina vücutta omega 3 konsantrasyonunun en yüksek olduğu dokulardan biridir ve bu çalışmada, alınan omega 3 miktarında %2lik bir artışın bile retinopatinin şiddetini %40 - 50 oranlarına kadar düşürebildiği gözlenmiştir.

Aşağıdaki linklerde çalışmayla ilgili detaylar İNGİLİZCE olarak yer almaktadır:
Yaşa bağlı körlükten korunmak

American Journal of PATHOLGY

Sağlığı korumak, kaybedip bulmaya çalışmaktan daha kolaydır.

Hepimizin bildiği bir gerçek: "kaybetmeden kıymetini bil" klişesini çok duymuş ve kullanmışızdır. Ama uygulamaya gelince, sınıfta kaldığımız belli: ilaç tüketimi verileri bunu gösteriyor.
Klasik "sigara içme - beslenmene dikkat et - düzenli bir hayat sür - stresten kaçın" öğütleri doğru ve haklı.....ancak çeşitli nedenlerle, bazen de zorunluluklar yüzünden bunlar yapılmıyor.
Günümüzde, yaşam tarzındaki değişiklikler, çevre kirliliği ve sağlıksız tarım-hayvancılık uygulamaları dolayısıyla ihtiyacımız olan besin maddelerini de yeterli şekilde alamıyoruz: doğadan soframıza taze gelebilenler azaldı.... doğadan soframıza gelebilenlerin kompozisyonu da eskisi gibi değil.
Buna en güzel örnek omega 3:
Vücudumuzda yapılamayan ve dışarıdan alınması gereken bu besin unsuru, organ ve dokuları oluşturan hücrelerin temel yapı taşlarından biridir: büyüme ve gelişme, kalb - damar sağlığı, romatizma gibi iltihabi hastalıklardan korunmak, beyin ve sinir sistemi sağlığı, hatta kanserden korunmak açısından önem taşımaktadır.
Somon balığı, uskumru gibi yağlı ve soğuk deniz balıkları omega 3 bakımından zengindir; ancak ağır metal barındırmıyor olduklarından emin olmak ve haftada 3-4 öğün, kızartma yapmamak koşuluyla tüketmek gerek.
Yumurta, bazı süt ürünleri, et ve bazı yeşil sebzelerde de bulunur, ancak hayvanların doğal olarak beslenmek yerine, yem ve tahılla besleniyor olması omega 3 - omega 6 dengesini sağlığımızı olumsuz etkileyecek şekilde bozmaktadır.

Günümüz koşullarında neredeyse herşeyden omega 6 (ki fazlası vücutta iltihabi reaksiyonları körüklemekte ve depresyon, osteoporoz, trombotik inme, aritmi gibi durumlarla ilişkilidir) almakta olduğumuzdan, bu dengeyi olması gereken düzeye getirebilmek amacıyla omega 3 desteğine ihtiyaç duyulmaktadır.

Vücudumuzun sağlık ve onarım sürecinde hücrelerimizin yenilenmesi sırasında, omega 3 eksikliği nedeniyle omega 6'nın yer almasını "evimizin yıkılan duvarını el bombasıyla onarmaya çalışmak" benzetmesi, omega 3'ün önemini açıkça anlatmaktadır.